HAYÂ
Haya, hoşa gitmeyen yahut terk edilmesi yapılmasından daha uygun olan, bir
şeyin yapılması esnasında yüzünde beliren ince kızarma hali olarak
tanımlanır. Utanma, sıkılma, manalarına da gelen hayâ en geniş şekliyle
İslâm ahlakında yerini bulmuştu. Bu ahlâk en mükemmel haliyle yine
Peygamberimizde (s.a.v.) görülmektedir. Peygamberimiz her türlü temiz huyda
olduğu gibi, hayâ bakımından da İnsanların en üstünü ve en utangacı idi.
Peygamberimiz son derece hayâ sahibiydi. Görülmesi ve açılması ayıp sayılan
şeylere karşı gözü kapalı, adeta yumuktu. Bu hususta da insanların en
edeplisiydi. Ebû Said el-Hudri, Peygamberimizin fevkalâde hayâ sahibi
olduğunu ifade ederek şöyle demektedir.
“Peygamber (s.a.v) öyle bir hayâ ve edep sahibiydi ki kimseye hoşlanma- dığı
bir şeyle hitap etmezdi.”
Peygamberimizin hayâ ve edebinin üstünlüğü, o zamanlar Arabistan ve diğer
Ülkelerle kıyas edilirse daha açık bir şekilde görülebilir. Çünkü o devirde
insanlığın hayâ ve edep adına hiçbir şeyden haberi yoktu.
Araplar herkesin gözü önünde çıplak olarak yıkanır hatta bazen Kâbe’yi bile
çırıl çıplak tavaf ederlerdi. Utanmak ve ayıp diye bir şey bilmiyorlardı.
İşte Peygamberimiz, yaratılışı gereği Arapların bu çirkin halinden tiksinir,
rahatsızlık duyardı. İslâmın insanlara duyurmaya başladıktan sonra
Sahabîlerine her fırsatta edep ve hayâ dersi veriyordu. Cahiliyeden kalma
adetleri temelinden kaldırıyor yerine Allah’ın razı olduğu en güzel ahlâk
kurallarını yerleştiriyordu. Abdullah bin Mes’ud’un rivayetine göre, bir gün
Resul-i Ekrem Efendimiz, Sahabîlere şu tavsiyede bulundu:
“Yüce Allah’tan hakkıyla, gerçek hayâ ile hayâ ediniz” buyurunca
Sahabîler:
“Ya Resûlallah, Allah’a hamd olsun, biz Allah’tan hayâ edip utanıyoruz”
dediler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber tavsiyede bulunur:
“Hayâ etmek böyle değildir. Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, başı ve
başın taşıdığı organları, karnı ve karnının içine doldurduğu organları,
haramdan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi hatırda tutmaktır.
Âhireti isteyen kişi de dünyanın ziynetini bırakır. İşte kim böyle yaparsa
Allah’tan gerçek manada hayâ etmiş olur.”
Peygamberimizden hayâ dersi alan Sahabîler o derece yücelmişlerdi ki,
onların her hareket ve davranışların da edep ve hayânın bir yönünü görmek
mümkündü.
Yaratılışları icabı her türlü kusur ve hatadan uzak bulunan çirkin ve kötü
şeylere yanaşmayan meleklerin bile hayâ edip utandıkları Hz. Osman, (r.a.)
bu bakımdan bir sembol haline gelmişti. Bazı zamanlar Peygamberimiz onun
hayasını açıkça takdir ve methederdi.
Peygamber efendimiz insanların kusurlarını görmez, bazen görmezden gelir,
çok zaman gözünü çevirir, kusurunu görse de yüzüne vurmaz, o kişiyle
arasındaki saygı ve sevgi perdesini yırtmazdı. Ancak bazı kusurlar vardı ki,
o kusuru o insanın düzeltmesi gerekirdi. Çünkü o kişi o kusurun farkında
değildir veya o davranışın bir ayıp ve kusur olduğunu bilmemektedir.
Bir
de kusur düzeltirken karşı taraf mahcup edilmemeli herkesin içinde onun
yanlışları, eksik yanları, ayıp eksikleri vurulur şeklinde söylenmemelidir.
İşte
Sevgili Peygamberimiz bütün bunlara dikkat eder, ona göre insanlara
davranırdı.
Peygamberimize yıllarca hizmet etmiş ve onun terbiyesi altında yetişmiş
olan özel talebesi Enes bin Malik anlatıyor:
“Peygamber efendimiz bir adamın elbisesinde sarı bir leke gördü. Fakat adama
bir şey söylemedi. Adamcağız kalkıp gittikten sonra Sahabîlere :
“Ona
söyleyin de o lekeyi temizlesin “ buyurdu.
“Çünkü
Peygamber Efendimiz hoşlanmadığı herhangi bir şeyi bir kimsede gördüğü
zaman, yüz yüze ona söylemeye yüzü tutmazdı.”
Bir
başka seferinde benzer bir olayda Peygamberimizin tavrını yine Hz. Enes’ten
dinleyelim.
“Bir
gün Peygamberimizin huzuruna bir adam geldi. Sarı renkli bir koku
sürünmüştü. Süründüğü koku rahatsız edici bir şekilde çevreye dağılıyordu.
“Peygamberimiz sevmediği, hoşlanmadığı bir şey görürse o kişinin yüzüne
vurmaz, söylemezdi. O adamı üzüp hatırını kırmazdı. Bu sebepten o adam
dışarı çıkınca yakınlarına şöyle buyurdu.
“Keşke
şu adama sarı renkli kokuyu sürünmemesini söyleseydiniz de yüzündekini
yıkasaydı.”
Peygamberimizin hayâsı başkalarının kusur ve ayıplarını hatırlatmaya ve
söylemeye meydan vermezdi. Söylenmesi gerekse dahi doğrudan değil de dolaylı
olarak uyarıda bulunurdu.
Aynı
şekilde birisinden kötü bir şey duyduğu, hoşuna gitmeyen bir söz işittiği
zaman da benzer biçimde davranır, o adamın yüzüne vurmazdı.
Bu
konuyla ilgili bir başka halini Hazret-i Aişe (r.a.) annemiz anlatıyor:
Peygamberimiz’e bir kimsenin hoş olmayan bir şeyi yaptığı bildirilince
“Neden falan kimse böyle diyor, böyle yapıyor?” demez, genel
anlamda niçin böyle yapıyorlar ve diyorlar? Şeklinde konuşuyordu.
Böylece o kimseyi yaptığı işten veya söylediği çirkin bir sözden alıkoyar,
fakat o adamın ismini vermezdi.
Yine
Hz. Âişe validemizin ifadelerine göre, Peygamberimiz edebe aykırı bir söz
söylemez, böyle bir söz, söylemeye kesinlikle teşebbüs bile etmezdi. Çarşı
pazarda herkesi rahatsız edecek şekilde yüksek sesle konuşmazdı. Kötülüğe
aynı ile karşılık vermez, aksine, hoşgörülü davranır veya affederdi.
Hoşlanmayacağı bir şeyi söylemek zorunda kalsa bile dolaylı olarak söylerdi.
Hayasının fazlalığından dolayı hiç kimsenin yüzüne dik ve sabit bir şekilde
bakıp kalmazdı.
Peygamberimizin Hayâ ile ilgili sözleri:
Kurre bin îyas diyor ki: Peygamberimizle beraberdik, huzurunda
hayâ’dan bahsedildi. Sordular :
“Ya Resûlallah hayâ dinden midir?
Peygamberimiz şöyle buyurdu.
“Evet, haya o dinin tamamıdır”
Sonra şöyle buyurdular:
“Hayâ, haramdan sakınmak, sükût etmek, suskun olmaktır: Dil
sessizliği, yoksa kalp sessizliği değil, iffet imandandır: Bunlar ahirette
sevabı artırır, Dünyalığı ise azaltır. Ama ahiretten artırdıkları
dünyalıktan azalttıklarından daha fazladır. Cimrilik, beceriksizlik ve
yaramaz söz nifaktandır. Bunlar da dünyadan olan şeyleri artırır ve
ahiretten olan şeyleri azaltırlar. Ahiretten azalttığı şeyler ise dünyadan
artırdığından daha çoktur.
”İbni Ömer anlatıyor:
“Peygamberimiz utangaçlıktan dolayı birisini azarlayan adama rastladı.
Adam şöyle konuşuyordu:
“Sen de çok utanıyorsun.” Sanki adam, bu kadar
da utangaç
olmak sana zarar verir’ yollu konuşuyordu.
“ Peygamberimiz şöyle buyurdu:
“Onu bırak, Hayâ imandandır.
Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre Peygamberimiz şöyle buyurdu:
“ İman yetmiş küsur yahut altmış küsur bölümdür. Bunların en üstünü
Lailaheillellah (Allah’tan Başka İlah yoktur) sözü ve en aşağısı da yolda
insanları rahatsız eden şeyleri kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir bölümdür.”
Mücemmi
bin Harise amcasından rivayet ediyor. Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“Hayâ
imandan bir bölümdür, hayâsı olmayanın imanı da yoktur. “
Ebû
Umame rivayet ediyor.
Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“Hayâ ve Sükût imandandır. Bunlar İnsanı Cennete yaklaştırır ve
Cehennemden uzaklaştırır. Hayâsızlık ve Fuhuş şeytandandır. Bunlar da
cehenneme yaklaştırır ve cennetten uzaklaştırır.”
Enes’in rivayetine göre Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Fuhuş
(kötülük) bir şeyde bulunursa mutlaka onu çirkinleştirir ; Hayâda bir şeyde
bulunursa mutlaka onu güzelleştirir.”
İbni Ömer’in rivayetine göre Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“Hayâ
ve İman birbirlerinin yakınlarıdır. Bir arada bulunurlar. Bunun için
bunlardan biri kaldırıldığı vakit, diğeri de kaldırılır.”
İbni
Ömer anlatıyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Allah
bir kimseyi helak etmek istediği zaman ondan utanmayı kaldırır. Utanması
kalkınca hep kötülük işlediğini görürsün. Kötü kişiye kimse güvenmez. O
zaman hainlik yapar ve hainliğe uğrar. Bu defada acıma duygusundan mahrum
olur ve lânetlenerek kovulur. Böylece o kişi İslam’dan uzaklaşır.”
Hayâ’nın birkaç türü vardır:
1.
Günahtan utanma: Hz. Âdem (a.s.)’ın hayası gibi. Çünkü Âdem (a.s.),
günah işledikten sonra Cennette kaçmıştı. Allah Teâlâ:
-
Ey Âdem benden mi kaçıyorsun? demişti.
- Hayır, ya Rabbi, senden utanıyorum,
demişti.(Kuşeyrî Risalesi)
2.
Taksir (Görevde Kusur) Hayası: “Senin şânın yücedir, sana layık olduğun
şekilde kulluk edemedik!” diyen meleklerin hayasıdır.
3.
Kerem Hayâsı: Peygamber (s.a.v.)’in hayası gibi. Zeyneb’in düğünü
münasebetiyle verdiği yemeğe gelenlerden bir kısmı uzun süre oturmuş,
Peygamber (s.a.v.) utandığından onlara “artık gidebilirsiniz” diyememiş,
kendisi kalkıp odasından çıkmıştı. (Buharî.)
4.
İstihkar (nefsi küçük görme) Hayâsı: Bu da, kendisini Rabbinden bir şey
istemeğe layık görmeyen kulun hayâsıdır.
5.
Muhabbet Hayâsı: Bu da sevenin sevgilisinden utanmasıdır. Bu sevgi
utanması o dereceye varır ki, onun olmadığı yerde hatırlasa kalbinde ondan
utanma belirir; utanmanın etkilerini yüzünde hisseder, fakat sebebini
bilmez. Sevgilisine kavuştuğu zaman da kendisine utanma ve ürperti gelir.
Sevginin kalp üzerindeki yetkisi, yönetici bir kimsenin emrindeki kişiye
yetkisinden fazladır. Elbette kalbine ve ruhuna hakim olan ile, sadece
bedenine hakim olan bir olmaz. Bundan dolayı insanların bedenlerine egemen
olan kırallar, kendi gönüllerine hakim olan bir sevgilinin buyruğuna
eğilmeye, kendileri bile şaşırmışlardır.
Seven bir
kimse, ansızın sevgilisi ile karşılaşınca kalp hemen onun yetkisini
hisseder, bu yüzden bedenine bir ürperti, korku ve heyecan gelir.
|