Hz ÖMER
(r.a.)’İN SİYASÎ KİŞİLİĞİ
Hz
Ömer (r.a.)’in, Peygamberimiz (s.a.v.)’in altıncı nübüvvet yılında İslâm’ı
kabul etmesi, İslâm tarihinde bir devir açtı. Mekke’de her şey değişti.
Abdullah İbn Mes’ud (r.a.) diyor ki: ‘Hz Ömer (r.a.) İslâm’ı kabul edince,
Kureyş ile dövüşerek Kâbe’de namaz kıldı, biz de beraber kıldık.’
Hz
Ömer (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.)’in hemen bütün gazvelerine, anlaşmalarına,
idarî tedbirlerine, İslâm için yapılan bütün teşebbüslere katılmıştır.
Hz
Ebu Bekir (r.a.)’in halife seçilmesinde tartışmalara son noktayı O koymuş ve
derhal elini Hz Ebu Bekir (r.a.)’e uzatarak biat etmiş ve böyle bir anda sürat,
kararlılık, katiyet ve aynı zamanda adalet dairesinde yaptığı bu davranış
sayesine karışıklık ortadan kalkmıştır.
Hz
Ömer (r.a.), halife seçildikten sonra yaptığı konuşmada şunları söyledi: ‘Yüce
Allah, beni başınıza getirdi. Size en faydalı yönetici olacağımı ümit ediyorum.
Allah’tan bana yardım etmesini ve başkasına karşı koruduğu gibi bu konuda
koruyup gözetmesini istiyorum. Emrettiği gibi işlerinizi koruma ve
paylaştırmada beni adaletli kılmasını istiyorum. Aziz ve Celil olan Allah’ın
yardımı olmadığı takdirde ben zayıf
kimseyim.
İnşaallah,
sizin halifeniz olman ahlâkımda bir değişiklik yapmaz. Büyüklük Allah’a mahsustur.
Kulların hiçbir büyüklüğü yoktur. Hiçbiriniz ‘Ömer halife olduktan sonra
değişti’ demesin. Gerçeği kendim araştırır ve size getiririm. Durumu da size
açıklarım. Hangi kimsenin bir şeye ihtiyacı olur veya zulme uğrar yahut da ahlâkımda
kınayacağı bir durum görürse, bana söylesin. Ben de sizlerden birisiyim.
Gizli
ve açık işleriniz de, yoksulluk ve darlık zamanlarınızda daima Allah’tan
korkunuz! Üzerinizde bulunan hakkı kendiniz veriniz. Birbirinizi bana dava
etmeyiniz. Benimle insanlardan hiçbiri arasında bu konu da dostluk yoktur. Ben
sizin doğrunuzu severim. Allah’ın beldesinde olan sizlerin hepsi bana dosttur. Siz
Allah’ın verdiğinden başka ekin ve hayvancılığı olmayan bir belde insanısınız. Aziz
ve Celil olan Allah, size çok iyilikler vaat etmiştir.
Ben
bana verilen emanetten sorumluyum. İnşaallah kendimin ne yaptığını da
biliyorum, onları hiç kimseye havale etmem. Uzakta olan gücümün yetmediği
işleri de ancak sizden toplum için güvenilir, iyi kimselere bırakırım. İnşaallah
emanetimi bunların dışında hiç kimseye bırakmam.’
Hz
Ebu Bekir (r.a.)’in tavsiyesi ile O’ndan sonra Müslümanların halifesi seçilen
Hz Ömer (r.a.), O’nun başlatmış olduğu bütün askerî harekâtları devam ettirdi.
İranlılarla
yapılan büyük savaşlarda İslâm ordusunda Kur’an okuyan hafızlar cihad
ayetlerini okuyor ve askerler ‘i’lây-i kelimetullah’ için mücadele ediyorlar,
zaferden zafere koşuyorlardı.
Hz
Ömer (r.a.), İslâm ordularının faaliyetlerini o kadar önemsiyordu ki, her sabah
erkenden Medine dışına çıkar, savaş bilgilerini getiren adamları karşılardı.
Hz
Ömer (r.a.)’in orduları, bir taraftan Kisra’ların taç ve tahtlarını, zulüm ve
sefahatlerini yerle bir ederken, diğer taraftan küfür dünyasına, zulüm ve
sefahat içinde çürümüş Bizans’a yönelmişti. İslâm komutanları, Arabistan
sınırlarını geçince Bizans’ın büyük kuvvetleri ile karşılaşacaklarını
biliyorlardı. Fakat İslâm orduları bütün engelleri aşarak H. 14 yılında Şam’a
girdiler. Kısa zamanda Suriye şehirleri feth olundu. İslâm ordusunun fethettiği
şehirlerdeki adalet ve hakkaniyeti buralardaki insanların Müslüman olmalarına
veya kendilerine yardımcı olmalarına neden oluyordu.
Kudüs
anlaşmasından sonra Hz Ömer (r.a.), Kudüs’e hareket etti. Komutanlar O’nun
mütevazı bir at ve elbise içinde şehre girmesini istemediler. Ancak O şöyle
dedi: ‘Allah (c.c.)’ın bize bahşettiği nam ve şöhret, Müslümanlığa aittir.
Kendi şahsımız için sadelik yeterlidir.’ Bu elbise ile şehri dolaştı ve
mabetleri ziyaret etti.
Hz
Ömer (r.a.)’in döneminde İslâm orduları, Cezire, Hozistan, İsfehan, Irak-ı
Acem, Azerbaycan, Taberistan, Ermenistan, Kirman, Sistan, Mekran, Horasan
bölgelerini İslâm topraklarına kattılar. Bunun üzerine Hz Ömer (r.a.) şöyle bir
hitabede bulundu: ‘Bugün İran devleti yıkılmıştır. İranlılar artık Müslümanlara
zarar veremezler. Fakat size şunu ihtar etmek isterim ki, namus ve istikametten
ayrılacak olursanız, Cenâb-ı Hak size ihsan ettiği kuvvet ve üstünlüğü sizden
alır, bu memleketleri başkalarına ihsan eder.’
Hz
Ömer (r.a.) Zerdüştî bir köle tarafından sabah namazını kıldırırken hançerle
yaralandı. Üç gün sonra vefat etti. Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına defin
olunmasını istemişti. Hz Aişe (r.a.)’in muvafakati ile bu arzusu gerçekleşti.
Kendisini şehid edenin Müslüman olmadığını öğrendiğinde şükretmişti.
Hz Ömer
(r.a.), bir taraftan Bizans ve İran devletlerinin hükmü altındaki araziyi ilhak
edecek derecede fetihler gerçekleştirmiş, diğer taraftan da İslâm devletinin
idare temellerini sağlam bir şekilde kurmuş ve onları geliştirmiştir. Aynı
zamanda hilafet döneminde bir memleketin iyi bir şekilde idaresi için gerekli
olan bütün hükümet kurumlarını da kurmuş ve bunları mükemmel bir şekilde
işletmiştir.
Hz
Ömer (r.a.), mücahidleri evlerinde ziyaret ederek, mücahidlerin eşlerine
çarşıdan bir şeye ihtiyaçları olup olmadıklarını sorardı. Onlar da hizmetçi
kızları kendisi ile birlikte göndererek istediklerini aldırırlardı.