TÜCCAR VE ESNAFA KARŞI DAVRANIŞLAR

 

Müslüman siyasetçi, toplumun içinde önemli bir yeri olan tüccar ve esnafa karşı davranışlarında aşağıdaki hususları her zaman göz önünde bulundurur ve eksiksiz olarak uygulamaya dikkat eder.

 

İslâm dini, ticareti ve genel olarak çalışmayı dinin ve dünyanın selameti için gerekli görür. İslâm dininde ticaret ile alış-verişin bir yeri ve değeri bulunmaktadır. İslâm’a uygun esaslar dâhilinde icra edilmesi halinde, yüce bir ibadet ifa edilmiş olur. Ticaret, insan hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır. Herkes doktor veya mühendis olmak zorunda değildir. Buna rağmen herkesin alış-veriş yapmak zorunda olduğu yani satıcı veya alıcı olduğu muhakkaktır. Çiftçi ürününü, sanatkâr eserini, doktor kabiliyet ve hünerini, eczacı ilaçlarını satmaya mecburdur. Aynı şekilde her insan, evine yiyecek, içecek ve giyecek almak gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılamak üzere alışveriş yapmak zorundadır. İşte bütün bu ihtiyaçların giderilmesinde tüccar büyük bir hizmeti ifa etmektedir.

 

İslâm dinine göre alış-veriş, iki tarafın rızasıyla bir malı başka bir mal veya para ile değiştirmektir. Bu ifadeyi Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de çeşitli yerlerde kullanır: “Ey İman Edenler! Karşılıklı rızaya dayalı ticaret dışında aranızda mallarınızı batıl yollarla yemeyiniz. Ve kendinizi öldürmeyiniz. Şüphesiz Allah sizi esirgeyecektir.”

 

“..Allah bilmektedir ki, içinizde (gece namazına güç yetiremeyen) hastalar bulunacak, (bu sebeple gece namazını terk etmeye size ruhsat verdi). Bir kısmınız Allah’ın lütfundan (rızk) aramak üzere (ticaret ve ilim tahsili için) yer yüzünde yol tepecekler, (bu da ruhsatın ikinci nedenidir. Üçüncü sebep de şudur ki) diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır.”

 

Kurtubî bu ayetin tefsirinde şöyle der: ‘Allah Teâlâ bu ayette, kendisi ve ailesinin nafakasını kazanmak, ihsan ve ikramda bulunmak için helâlinden para kazanmaya çalışanların derecesini Allah (c.c.) yolunda cihad edenlerinki ile eşit tutmuştur. Bu, helal para kazanmanın cihad seviyesinde bir ibadet olduğunu gösterir. Çünkü Yüce Allah her ikisini bir arada zikretmiştir.’

 

Başka bir ayette de Cenâb-ı Hak yine şöyle buyurur: “Namazı kılınca yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin, umulur ki kurtulursunuz.”

 

Kur’an-ı Kerim’de ticaret hayatına ilişkin olarak geçmiş ümmetlerin ibretli olaylarını anlatan ayetlerin tamamı onüç yıl süren Mekke döneminde inmiştir. Esnaf ve tüccarın ahlâkî eğitimini esas alan bu ibretli ve hikmetli kıssaların arkasından M.S. 622 yılında Medine’ye hicret edilince artık, doğrudan İslâm toplumuna yönelik vahiy ve sünnet mesajı gelmiştir.

 

Medine’ye hicret sırasında yolda indiği nakledilen ‘Mutaffifin sûresi’nin ilk ayetlerinde şöyle buyurulur: “İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam alan, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksik yapan hilecilere yazıklar olsun! Onlar, büyük bir günde diriltileceklerini, o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklarını düşünmezler mi?” Gerek bu ayetler ve gerekse mealini aşağıda vereceğimiz ayetlerde ortak nitelik, ticari ve iktisadi hayatta haksız kazancı önlemek ve risk ilkesini hâkim kılmaktan ibarettir.

 

Allah (c.c.) tarafından ticaretin helal kılınışının sebebi, insanın ihtiyaçlarının meşru yoldan karşılanmasıdır. Böylece insanlar arasında, hırsızlık, yağmacılık, hilekârlık, yankesicilik gibi kötülükler önlenir, düşmanlık kapıları kapanır, toplumda dirlik ve düzen sağlanmış olur.

 

Halkın muhtaç olduğu malı piyasaya sürmeyip, bir yerde hapsederek fiyatların yükselmesini beklemek ve ondan sonra satmak suretiyle, istifçilik ve karaborsacılık yapmak, dinimizde haram kılınmıştır. İdareciler bunun yakın takibini yapmalıdır.

 

Gerçekte yüce dinimiz ticareti ne derece övmüş ise, bu işi yaparken ahlâkî olmayan, kanuna uymayan yollara saparak topluma zarar vermeyi de o ölçüde yasaklamıştır.

 

İslâm Dininde ticaret-kesb (kazanç), helal mal kazanmak, demektir. Bütün ibadetlerin kabul olması, helal lokmaya bağlıdır. İslâm âlimleri, “İbadetler on kısımdır, dokuz kısmı helal kazanmaktır. En üstün kesb yolu, silahla ve kalemle cihattır. İkinci derecede ticaret, üçüncüsü ziraat, dördüncüsü sanattır.” demişlerdir. Hem rızkını temin etmek, hem de İslâm’a insanlara hizmet etmek için mal kazanmak gerekmektedir. Mal hayırlıdır, çünkü mal, Müslümanın yardımcısıdır. Peygamber (s.a.v.) “Elinin emeği, alnının teri ile ye; dinini satıp yeme! Helale, harama dikkat ederek çalışıp kazanan kimseyi Allah (c.c.)  çok sever” Buyurmuşlardır. İslâmiyet, dine ve insanlığa hizmet sebebi olan ticareti teşvik etmiş ve rızk kazanmanın ikinci yolu olarak ticaret gösterilmiştir. Yine Rasûlullah (s.a.v.) “Ticaret yapınız! Helal paranın onda dokuzu ticarettedir.” Buyurmuşlardır.

 

Hz. Ömer (r.a.) ‘Çalışınız, kazanınız! Allah Teâlâ (c.c.) gökten para yağdırmışlardır. Bu sözler, “İslâmiyet, ticarete, sanata, ferdin istihsal kapısının üstün olmasına, genişlemesine, ekonomik sahada ilerlemeye mani oluyor.’ diyenleri yalanlamaktadır.

 

Ticaret insanları birbirine bağlayan en büyük bir bağdır. Milletler de fertler gibi, ticaretle birbirine bağlanırlar. Bu suretle ticaret, milletlerin en sağlam bir bağıdır. Allah (c.c.) rızıkların çoğunu ticarete koymuştur.

 

Rasûlullah (s.a.v.) “Rızkın onda dokuzu ticarette” Buyurmuşlardır. Bu suretle, hilesiz, hud’asız ticaretle meşgul olanlar, fertleri, milletleri birbirine bağlar ve rızkı da bollaştırmak suretiyle, cemiyet içerisinde en büyük vazifeyi yapmış olurlar. Bu gibi tacirler de cemiyetin en büyük kimseleri olmuş olurlar. Peygamberimiz (s.a.v.) çoluğunu- çocuğunu geçindirmek için ticaretle meşgul olurdu. Alış-verişte kıl kadar doğruluktan ayrılmazdı. Onun doğruluğunu ve yüksek ahlâkını düşmanlar dahi tasdik ettiğinden, kendisine “MUHAMMED’ÜL EMİN” unvanı verilmiştir.

 

İslâm dini, insanın hem maddi hem de manevi yönüne itina gösterip, ikisinin arsında sağlam bir denge kurmaktadır. İnsanın gıdası mesabesinde olan ibadetleri emrettiği gibi, maddi tarafı için temel teşkil eden, ticaret, san’at, tarım ve benzeri şeyleri de emretmektedir. Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Keriminde, ticaret ve alış- veriş konusunda şöyle buyurmaktadır “Allah satışı mübah, faizi haram kılmıştır.”[1] Peygamber (s.a.v.)  de ticaretle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Günahların öyleleri vardır ki, geçimi sağlamak için sarfedilen gayretten başka bir şey onları affettirmez.” (Tirmizi). Görüldüğü gibi ticaret, geçim kaynağı olduğu kadar, büyük ve anlamlı bir ibadet biçimi olarak da Müslümanın hayatına girmektedir.

 

 

 

Hz Ali (r.a.) valisine gönderdiği talimatta şunlar istemektedir:

‘Sonra ticaret ve sanat erbabı gibi bir grup oturduğu yerde çalışır, bir kısmı şuraya buraya mal götürür, bir kısmı da elinin emeğiyle geçinir, cümlesi hakkında iyi muamele et ve başkaları tarafından da o suretle muamele edilmesine dair vasiyetlerde bulun. Çünkü bunlar memleket için hayra vesile olur ve menfaatlere vasıta olurlar. O hayır ve menfaati senin toprağındaki, denizindeki, ovalarındaki, dağlarındaki uzak uzak yerlerden ve başkalarının gidemeyeceği yahut cür’et edemeyeceği mevkilerden getiriyorlar. Bunlar memleket için sulh ve huzur sağlayan insanlardır. Ne herhangi bir huzursuzluk ve herhangi bir sorun çıkarmalarından korkulur, ne de fesatlıklarından endişe edilir. Gerek kendilerinin yanındaki, gerek memleketinin diğer sahalarındaki işlerini takip et. Mamafih şurasını da bil ki, bunların çoğunda aşırı bir tamah, çirkin bir hırs ile beraber menfaatlerde ihtikâr, alım satımda hile olur. Bu ise halk için zarar, vali için ise ayıptır.

 

Binaenaleyh ihtikâra (karaborsacılık) engel ol. Çünkü Efendimiz (s.a.v.), ihtikârı yasakladılar. Alım-satım doğru tartılarla olmalı ve alanı da satanı da ezmeyecek, mutedil fiyatlar üzerinden yapılmalıdır. Kim senin yasağından sonra ihtikâra yaklaşırsa aşırı gitmemek şartıyla hemen cezalandır.

 

 

 



[1]  Bakara sûresi, 2/275.