CİHAD PEYGAMBERLERİN (a.s.) YOLUDUR

 

Allah yolunda mücadele eden ve davasını temsil etmeyi kendine gaye edinen Müslüman, hiçbir zaman diğer insanlarla aynı seviyede düşünülemez... Çünkü o, peygamberlerin gönderiliş sebebini kendisine hayatının hedefi seçmiştir. Bunu bir misalle biraz daha açalım: Hemen her insanın bir mesleği ve bu mesleğin gerektirdiği birtakım özellikler vardır. Mesela, bir öğretmen, bir marangoz, bir elektrikçi veya bir başka meslek erbabının mesleğinde, kendine ufuk nokta diye tayin ettiği bir hedefi, bir yeri bulunur ve hal-i hazır durumu bu hedefe göre değerlendirir. Ayrıca her meslek, kendisi için belirlenen bu ufuk nokta nispetinde bir kıymet ifade eder. Sözgelimi, bir berberin neticede ulaşacağı nokta ne ise, berberin de, onun berberliğinin de değeri bir bakıma o kadardır. Diğer meslekleri de buna kıyas edebiliriz: Mesela; milletvekilliği, başbakanlık, hatta cumhurbaşkanlığı da birer meslek ise, aynı değerlendirme bunlar için de geçerlidir.

 

İşte, peygamberlik de, Allah (c.c.)’ın bazı seçkin insanlara verdiği böyle en kutsal bir meslektir. Peygamberlerin (a.s.) görevi ise, Allah (c.c.)’ın ve Allah’a imanın anlatılması ve de Allah (c.c.)’tan aldıkları dinin insanlara tebliğ etmektir. Bu tebliğle onlar, başlangıcı bir damla kerih su, sonu çürüyüp kokuşmaya mahkûm bir ceset olan insana, sonsuzluk ufkuna ulaşıp ebedileşmenin ve yücelikler yurduna yerleşmenin yollarını öğretir, beka inancı ve ebediyet düşüncesiyle onların ebediyete muhtaç ve müştak gönüllerini tatmin ederler.

 

Peygamberlik mesleğinde mukadder hedef, Allah (c.c.)’ın tanıtılması ve insanlığın O’nu tanıyarak sonsuzluğu yakalaması, dünyaya gelirken bir iniş eğrisi çizen insanın, yeniden dönüp bir yükselişle Allah (c.c.)’a ulaşması...

 

Şu fani âlemde beka cilveleri göstermesi.. Yoklukta varlığa ait renkleri duyup hazzetmesi ve düşünceleriyle âdeta ebediyet gamzeden bir gökkuşağı haline gelmesidir. Öyle zafer takı gibi bir gökkuşağı ki, onun altından geçilip gidilmez, sürekli başlar üstünde hissedilir.

 

İşte, sonsuzluğa aday olarak gelen insanın mahiyetindeki bu hakikati tahakkuk ettirenler de, nübüvvetle görevlendirilen peygamberlerdir.

 

Bu itibarla, peygamberlik, Allah (c.c.) yanında en nezih, en kutsal öyle bir meslektir ki, Cenâb-ı Hakk, Zat-ı Uluhiyet’inden sonra hep ona dikkati çekmiştir. İşte böyle kudsî bir mesleğin en kudsî vazifesi de cihaddır. Madem ki her meslek, nihaî hedefine göre değerlendirilecek ve o mesleğe değer kazandıran da, bu nihaî hedef olacaktır; öyle ise, bu en mukaddes peygamberlik mesleğinin hedeflediği nihaî noktaya vesile ve vasıta olan hareket tarzı da, aynı seviyede mukaddes bir iş olacaktır. Onun kudsîyetini ifade eden ayetlerden birisinde şöyle denmektedir:

“Allah, müminlerden mallarını ve canlarını kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürülürler ve öldürürler. (Bu), Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerine hak, bir vaaddir. Allah’tan daha çok vaade vefa gösteren kim vardır? O halde, O’nunla yapmış olduğunuz bu alış-verişten dolayı sevinin! İşte bu, (gerçekten) büyük kurtuluştur.” [1]

 

Demek ki, nefislerini, bedenlerini, cismanî varlıklarını Allah (c.c.)’a satan insanlar, bunun karşılığında cenneti ve Cenâb-ı Hakk’ın rızasını almakta, kazanmaktadır. Kur’an-ı Kerim, burada alış-veriş tabirini kullanmakla, insanı Cenâb-ı Hakk’a muhatap olma seviyesine, hem de kendisiyle sözleşme yapılan bir muhatap seviyesine yükseltmektedir. Allah Rasûlü de bir hadislerinde şöyle buyururlar:

‘İnsanın ölmesiyle her ameli kesilir; ancak Allah yolunda mü­cahede edenin ameli, bundan müstesnadır: Onun ameli, kıyamet gününe kadar nemalanır ve kabir fitnesinden de emin kılınır.’ [2]



[1] Tevbe sûresi, 9/111.

[2] Ebû Davud, Cihad, 16; Müsned, 6/20.