ŞEHİT OLMA İSTEĞİ

Cihad ve şehadet aşıklarının çokça tekrarladığı sözleri şudur: ‘Cihad yolumuz, Allah yolunda ölmek de en yüksek idealimizdir.’ Davet yolunda mücahidler diğer davetçilerle yürüyüşleri esnasında, İ’lây-ı kelimetullah ve Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim kılmak için cihad ve çalışmaları sı¬rasında aynı cümleyi tekrarladılar. Kardeşlerimizden birçoğu bu ideallerine erdiler. Cenâb-ı Hakk’ın hepsinden razı olmasını ve cennetteki yerlerini genişletmesini diliyoruz. Bizi de değişmeden, fitneye düşmeden ve fitneci olmadan onlara katmasını, onlar gibi şehitlikle nasiplendirmesini niyaz ediyoruz. Amin! İslâm’a davet yolunda uzun zamandan beri şehitler kervanı birbirini izlemişti. Aynı şekilde davetçilerden birçoğu, işgal altındaki Fi¬listin’de ve Lübnan’da Afganistan’da, şahadet makamına erdiler. Hala Yahudilere karşı verdikleri cihadda şahadete erenler vardır. Suriye’de kurşunla öldürülmek suretiyle veya enkaz altında kalmak şeklinde ya da işkence altında ve Suriye zindanlarında darağacına çekilmek suretiyle şahadete eren davetçiler var. Yine Irak’ta, Libya’da, Somali’de, Endonezya’da ve diğer cihad alanlarında, Filipinlerde ve Eritre’de kardeşlerimiz şahadeti yudumluyorlar. İstilacı Allah düşmanları ile içlerindeki cihad ruhu uyanıp, canlarını i’lây-ı kelimetullah uğrunda hiç bir karşılık beklemeden ortaya koyan Allah davetçileri arasında çıkan çatışmalardaki şehitler korteji, İslâm dünyasının her bölgesinde birbirini izlemeye devam edecektir. Hak ile batıl arasındaki çatışma kıyamete kadar devam edecektir. Bu çatışmanın alanları genişleyecek, cihad bayrakları göklere yükselecek, Allah Teâlâ’nın yardımı mümin kulları üzerine inecek ve Allah (c.c.) kendine şahitler (şehitler) edinecek, sonunda Allah Teâlâ’nın yardımı inecek ve yeryüzünde Allah’ın dini kendi izniyle egemen olacaktır. Bazı kimseler, şehitlerin şehadetini, cihad ve çalış¬ma alanında etkisi ve nasibi olan şahsiyetlerin yitirilmesi bakımından Müslüman cemaatin uğradığı bir kayıp olarak değerlendiriyorlar. Bu tamamen hatalı bir değerlendirmedir. Çünkü dava uğrunda şehidin şehadeti gelecek kuşaklar için bir azık, bir enerji kaynağı, davet yolunda bir fedakârlık belirtisi ve davet yolunda yürüyen davetçiler için bir rehberdir. Allah düşmanları ve onların işbirlikçileri zannediyorlar ki Allah davetçilerinin bazılarını öldürmekle, davanın ve cemaatin işini bitirecekler, özellikle de komutanları öldürdüklerinde... Onlar bu zanlarında vehme kapılıp, hataya düşüyorlar. Çünkü dava, şahısların veya cemaatin davası değil ki onları öldürmekle sona ersin. Hâlbuki O, Allah (c.c.)’ın davasıdır, O’nun nurudur.

Allah’ın nurunu ise hiçbir beşer söndüremeyecektir. Allah (c.c.) ihlâslı sadık müminleri cihad ve çalışmayı sürdürsünler diye bir araya getirerek ölenlerin yerine boşalan safları onlarla tamamlar. Nihayet hedefler gerçekleşir. Çünkü cemaat o hedefleri gerçekleştirmek için kurulmuştur. Bu da ancak İslâmî devleti kurmakla olur. Bu hedeflerin başında Allah Teâlâ’nın arzında kendi dinini hâkim kılmak ve İslâmî hilafeti kurmak gelmektedir. “(Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” Müslüman gençlerimiz bilmelidir ki hak ile batıl arasındaki savaş, İslâmî sahayı kapsamak için zaman ve mekân bakımından sürecek olan bir savaştır. Gençler bilmelidirler ki cihad sadece bir yoldur, can ve mal ile fedakârlıkta bulunmak, nihaî bir iştir. Yine onlar bilmelidirler ki, cihad ve şehit olma fırsatı, onlarca yıl boyuncu cihadın ilk dönemleri gibi az düşecektir. Nitekim işkence ve eziyet döneminden sonra ilk İslâm devleti döneminde de öyle olmuştur. Müminlerin azlığı düşmanların çokluğu sebe¬biyle gençlerin zaferin ve hâkimiyetin gerçekleşmesinde umutsuzluğa kapılmaları doğru olmaz. Zira eskiden Hz. Peygamber (s.a.v.) ile beraber olan müminler araç-gereç ve sayı¬ca az, düşmanları ise çok idiler. Fakat Allah Teâlâ pey¬gamberini ve müminleri kendi ordularıyla destekledi: “... Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah’ındır, fakat münafıklar bilmezler.”

“...Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez...” Ey Müslüman gençler! Gerçekten Allah yolunda ölmek bizim en yük¬sek idealimizdir. Niçin olmasın? Kur’an-ı Kerim’in şu ayetleri ve Hz. Peygamber Efendimizin hadis-i şerifleri, şehitlerin derecesini ve Cenâb-ı Hakk’ın onlara ihsan buyurduğu kerem ve fazileti zikretmek suretiyle bizi Allah yolunda şehit olmaya teşvik ediyor. Geliniz, Allah yolunda şehit olma arzu ve şevkimizi haykırmak için ayet ve hadislerin bir kısmım beraberce okuyalım. Şehitlerin derecelerinin ilki, Rab’leri katında diri olmaları, Allah (c.c.)’ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanmalarıdır. “Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) ölüler deme¬yiniz. Bilakis onlar diridirler, fakat siz onu anlayamazsınız.” “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın! Bilakis onlar diridirler, Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rab’leri yanında rızıklanırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiç bir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Onlar Allah’tan gelen nimet ve keremin, Allah’ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci için¬dedirler.”

“Allah’a ve peygamberlerine iman edenler, (evet) işte onlar, Rab’leri yanında sözü özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır...”

“...Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz. Allah onları hidayete iletecek ve durumlarını düzeltecek...”

“O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.”

“....Onlar ki hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler. And olsun ki Ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah, mükâfatın en güzeli kendi nezdinde olandır.”

“Fakat Peygamber ve O’nunla beraber inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar (dünyada zafer, ahirette cennet) onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Allah onlar için, içinde ebedi kalacakları ve içinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.”

“Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve Rasûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınıza Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseniz ki bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah’tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri bunlarla müjdele.” Bu ayet-i kerimelerden sonra, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in cihad ve şehitlik hakkındaki hadis bahçesine geçiyoruz: Ebu Hureyre (r.a.) rivayet ediyor: Rasûlullah (s.a.v.)’e soruldu: Ey Allah’ın Rasûlü, Allah yolunda cihada denk bir şey var mıdır? Rasûlullah: “Siz ona güç yetiremezsiniz.” Dedi. Bu soruyu iki veya üç kere tekrarladılar. Her defasında Rasûlullah (s.a.v.): “Siz ona güç yetiremezsiniz.” Dedi. Sonra şöyle buyurdu: “Allah yolunda cihad eden kişiye, ancak mücahid dönünceye kadar hiç iftar etmeden oruç tutan ve hiç ara vermeden namaz kılan ve Allah’ın ayetlerini inanarak okuyan kişi ulaşabilir.” Bu hadis-i şerif, Ebu Davud’un dışında Kütüb-ü Sitte’de rivayet edilmiştir. Enes b. Malik (r.a.) rivayet ediyor: ‘Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu: “Cennete giren hiç bir kimse, yeryüzündeki her şeye malik olmak üzere dahi olsa, tekrar dünyaya dönmeyi istemez. Bundan şehit müstesnadır. Çünkü şehit görmekte bulunduğu izzet ve ikramdan dolayı tekrar tekrar dünyaya dönmeyi ve on kere öldürülmeyi temenni eder.” Bir diğer rivayette: “Şehid olmanın faziletinde görmekte olduğu şeylerden dolayı...” şeklinde rivayet edilmiştir. Bu hadisi, Buharî ve Müslim ri¬vayet etmiştir. Mikdam bin Madikerib’in rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah katında şehidin (yedi) hasleti (özelliği) vardır: 1. En önce günahları bağışlanır. 2. Cennetteki yerini görür. 3. Kabir azabından korunur. 4. Mahşer gününün dehşetinden emin olur. 5. Başına yakut işlemeli bir şeref tacı konulur ki, o tacın tek bir yakutu hem dünyadaki hem de ahiretteki mallardan daha değerlidir. 6. Yetmiş iki huri ile evlendirilir. 7. Akrabalarından yetmiş tanesine şefaat etme hakkı verilir.” Enes bin Malik (r.a.) rivayet ediyor: ‘Berra’nın kızı Ümmürrebi’ Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelerek: Ey Allah’ın Rasûlü, bana Harise’nin durumundan haber ver, dedi. (oğlu Harise Bedir gününde şehid düşmüştü). Eğer (şehid olup) cennette ise sabredeyim, yok eğer değilse, onun için gücümün yettiği kadar ağlayayım. Bu sözler üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ey Harise’nin annesi, cennette birçok bahçe vardır. Senin oğluna bunların en güzeli olan Firdevs cenneti verildi.” Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: ‘Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “Ölümün değmesinden dolayı şehidin duyduğu acı ancak çimdiğin değmesinden dolayı birinin duyduğu acı kadardır.” Bizi cihad ve şehitliğe teşvik eden bu ayet ve hadisler, şehitlerin Rabbimiz katındaki yerlerini bize gösterip açıklayan nur pırıltılarıdır. İ’lây-ı kelimetullah ve Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim kılmak için cihad etmek ve çalışmak üzere Allah Teâlâ’ya söz veren sadık müminlerin yolunu seçen davetçi kardeşim! Allah yolunda cihad etmenin yerini ve şehitlerin mevkisini tanıyıp, bu mevkiye ulaşmayı çok arzulayan ve kalbinin derinliklerinde: ‘Cihad yolumuz, Allah yolunda ölmek en yüksek idealimizdir.’ cümlesi yankılanan kardeşim! Sevgili kardeşim, bu ifade gerçekten yüksek bir idealdir. Ne var ki ona ulaşmak için hazırlıklı olmak, dikkat ve kurallara uymak gerekir. Bir kişi, kendi özel değerlendirmesi ile herhangi bir işi, herhangi bir vakitte süratle bitirmeyi planlayıp, sonra da öldürülmeye maruz kalmayı ve böylece şahadete nail olmayı düşünemez. Bir kısım hususlar vardır ki onlara uymak ve bir kısım şeylere riayet etmek gerekir. Bazılarını aşağıya alıyoruz. 1. Allah Teâlâ ile kârlı bir pazarlığın olması gerekir. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Allah, şüphesiz Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Tevrat, İncil ve Kur’an’da söz verilmiş bir hak olarak cennete karşılık satın almıştır. Verdiği sözü Allah’tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse yaptığınız alış-verişe sevinin, bu büyük bir basarıdır.” Bundan dolayı sen, durum gerektirdiği takdirde, malını, canını ve sahip olduğun her şeyi Allah yolunda vermek için tam bir hazırlık üzere olmalısın. 2. Pazarlığın tamamlanması ve alış-verişin makbul olması için müminlerin sıfatını taşıman gerekir. Çünkü Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Allah şüphesiz müminlerden mallarını ve canlarını cennete karşılık olarak satın aldı...”

Bu ayeti takip eden aşağıdaki ayet-i kerime ve ayette geçen müminlerin sıfatları, bu anlayışı desteklemektedir. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Ey Muhammed! Allah’a tevbe eden, kullukta bulunan, O’nu öven, O’nun uğrunda gezen, rükû ve secde eden, uygun olanı buyurup, fenalığı yasak eden ve Allah’ın kanunlarını koruyan müminlere de müjdele.” Müminun sûresi ile diğer sûrelerde müminlerle ilgili başka sıfatlar da sayılmaktadır. Aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerinde bu sıfatlar zikredilmektedir ki, onları bilmek ve o sıfatlara sahip olmak için nefisle mücadele etmek gerekir. Sonra davet yolunda, güçlü iman istenmektedir. Çünkü güçlü iman, meşakkatlere, eziyete veya işkenceye uğradığı zaman, sahibine hak üzerinde sebat etmekte, tahammül ve sabırda kendisine yardımcı olur. Nitekim Sümeyye ve kocası Yasir’in (r.a.) durumuna değinmiştik. Bilal (r.a.) ve diğerleri de öyleydi. İman, savaşta ve düşmanla mücadelede öne atılmada, seferberlik esnasında sabır ve sebatta sahibine destek olur. 3. Cihad ve şehitlik konusunda niyetinin halis olması gerekir. Niyetin dünyada i’lây-ı kelimetullah olmalı, bu niyetine dünyevî herhangi bir şey karışmamalıdır. Rasûlullah (s.a.v.)’ın şu hadisi, bunu tam olarak açıklığa kavuşturuyor: Ebu Musa (r.a.) rivayet ediyor: ‘Bir Arabî Rasûlullah (s.a.v.)’a gelerek: Ya Rasûlullah! Bir kısım insanlar ganimet için muharebe eder, bir kısım da halk arasında anılmak için muharebe eder, diğer bir kısım insan da yiğitlikteki mevkisi görülsün diye muharebe eder. Şu halde Allah yolunda cihad eden kimdir? Diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) da: “Kim Allah’ın kelimesi en yüksek olsun diye cihad ederse, o mücahidin cihadı Allah yolundadır.” Buyurdu. 4. Şehit olmayı, Allah Teâlâ’dan sıdk ile istemelisin. Konu sadece dil ile tekrar edilmekle olmaz. Kalbin, sadık bir azmin ve fırsatları kollamanın dil ile söyleneni tasdik etmesi gerekir. Bununla, Rasûlullah (s.a.v.)’ın hadisinde belirttiği gibi yatağında ölsen bile şehitler menziline ve Allah (c.c.)’ın izniyle onların ecrini almaya nail olursun. Seni bin Hanif (r.a.) rivayet ediyor: ‘Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kişi Allah’tan şahadeti tüm kalbiyle temenni ederse, yatağında ölse dahi Allah onu şehitler menziline ulaştırır.” Buna karşılık, savaşa katılmayan veya savaşmayı düşünmeyenler için azarlama vardır. Ebu Hureyre (r.a.)’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “Gaza etmeden ve kendi kendine de gaza etmeyi (arzulayıp) konuşmadan ölen kimse nifaktan bir şube üzerine ölmüş olur.” 5. Her zaman mal ile cihada çağrıldığında cimrilik etmeden vermelisin. Hatta şartlar can ile cihada müsait olsa da... Çünkü kârlı pazarlık mal ve canı da kapsamaktadır. “Allah şüphesiz müminlerden mallarını ve canlarını cennete karşılık satın almıştır..”

“İsteyen, istemeyen hepiniz savaşa çıkın. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edin. Bilirseniz bu sizin için hayırlıdır.” Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu hadisi şerifleri de buna teşvik etmektedir: Zeyd bin Halid (r.a.) rivayet ediyor: Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “Kim Allah yolunda bir gaziyi donatırsa gaza etmiş olur. Kim de geride kalıp bir gazinin ailesine ve çocuklarına bakarsa o da gaza etmiş olur.” Ebu Yahya bin Fatik (r.a.) rivayet ediyor: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah yolunda cihad edenlerin harcaması için malından sadaka verene normal sadaka ecrinin yedi yüz katı yazılır.” 6. İslâm dünyasının herhangi bir bölgesinde cihad etmeye çağrıldığın vakit, bu çağrıya uymak için hazır ol¬man gerekir. Çünkü bizim Müslümanlığımız evrenseldir, bölgesel değildir ve Müslümanların ülkeleri tek vatandır. Yeryüzünün gönül çeken şeylerini önemsememelisin. Çünkü onlar kişinin faaliyetlerine engel olur, bundan ötürü de kişi, aşağıdaki ayet-i kerimede belirtildiği gibi Allah’ın azabına uğrar: “Ey inananlar! Size ne oldu ki, “Allah yolunda savaşa çıkın” dendiği zaman yere çakılıp kaldınız? Ahireti bırakıp dünya hayatına mı razı oldunuz? Oysa dünya hayatının geçimi ahirete göre pek az bir şeydir. Sefere çıkmazsanız, Allah size can yakıcı azapla azap eder. Ve yerinize başka bir millet getirir. Ona bir şey de yapamazsınız. Allah her şeye kadirdir.” Yukarıda geçen Tevbe suresinin 41. ayetindeki “İsteyen ve istemeyen hepiniz savaşa çıkın”ın manası şudur: Ey müminler topluluğu! Sevinç ve kederli, zorluk ve kolaylık hallerinde ve her türlü şartlarda, binekli ve bineksiz genç ve yaşlı olarak hepiniz savaşa çıkınız. Aşağıdaki ayet-i kerimede zikri geçen kişilerin durumuna düşmekten sakınalım: “Allah’ın peygamberinin hilafına geri kalanlar, oturup kalmalarına sevindiler. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad hoşlarına gitmedi. “Sıcakta savaşa çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennem ateşi daha sıcaktır. Keşke bilselerdi. Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar.” 7. Müslümanların safında bir asker olduğun sürece, cihad alanında senden istenene ve belirlenen vakit ve mekâna uymalısın. Şahsi fikirlere veya ferdi tasarruflara başvurma. Bu, verdiğin söze bir vefa olması, çabalan birleştirmesi bakımından ve de çalışmayı her türlü düzensiz kişisel tutum ve davranışların olumsuzluklarından kurtarması bakımından gereklidir. Çok kere cesaret, bazı gençleri ferdi tutum ve davranışlara sevk eder. Bu da genel çalışmaya zarar getirir ve inatçı tutumlara düşürür. Bazı gençler, basit ve sınırlı görüşleri sebebiyle, “hak” ile “batıl” arasındaki bu savaşın, bazı kişileri öldürmek ve bombalar atmak veya sonucu düşünmeden bir kısım eylemler yapmak suretiyle sona ereceğini düşünüyorlar. Bu öyle bir meseledir ki, İslâm âleminin her alanına yayılmış geçmişi olan ve gelecekte de Allah Teâlâ’nın dilediği bir zamana kadar devam edecek olan bir inanç meselesi olduğu için gönüllerde kök salmıştır. Mekke döneminde kötülüğü ortadan kaldırmak için bir Müslüman’ın Ebu Cehil’i veya Ebu Leheb’i ya da Allah’ı bırakıp kendilerine tapılan Ka’be’nin etrafındaki putların tümünü veya bir kısmını kırıp devirmek çok zor bir iş değildi. Fakat bir Müslüman’ın daveti büyük bir sıkıntıya ve geleceğini tehlikeye sokacağından bunları yapmaya hakkı yoktur. 8. Mücahid kardeşim, cihadının doğru ve makbul olması, ona her hangi bir gayr-i meşruluğun karışmaması için İslâm’daki savaş adabını öğrenmen gerekir.

Ve onlara da uyman gerekir. Müslümanlar savaştıkları zaman asla düşmanlıkta aşırı gitmezler, iğrenç işler yapmazlar, haklara tecavüz etmez, insanlara işkence etmezler. Savaştıklarında onların, savaşçıların en hayırlıları olduklarını görürsün. Barışlarında da yine onlar en hayırlı kişilerdir. Büreyde (r.a.) anlatıyor: ‘Rasûlullah (s.a.v.) bir kişiyi askerin başına komutan tayin ettiğinde, ona özellikle Allah Teâlâ’dan korkmasını tavsiye eder, yanındaki Müslümanlara da hayır işler işlemelerini emrederdi. Sonra şöyle buyurdu: “Allah’ın adıyla Allah yolunda savaşın. Allah’ı inkâr edenleri öldürün. Savaşın, fakat aşırı gitmeyin.

Vahşileşmeyin, ölüleri parçalamayın, çocukları öldürmeyiniz.” Ebu Hüreyre (r.a.)’nin rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizden biri savaşırken yüze vurmaktan sakınsın.” Aynı şekilde kadınları, çocukları, yaşlıları, yaralıları öldürmek, din adamlarını, uzlete çekilmiş kişileri ve eline silah almayanları korkutmak yasaklanmıştır. Bir şu rahmete bakın, bir de kendini medenî sananların çizdikleri kara tablolara ve adî iftiralara bakın. Bir onların devletlerarası kanunlarına bakın, bir de şu Rabbanî, âdil ve kapsamlı kurallara. 9. Ey kardeşim! Meşakkate ve sıkıntıya düşmeden, zorlamaya maruz kalmadan şartlara ve duruma göre kendine kolay gelecek olan hazırlık sebeplerine sarılmalısın. Rasûlullah (s.a.v.) ashabını böyle yönlendirmişti. Ebu Hammad Ukbe bin Amir el-Cüheni (r.a.) anlatıyor: ‘Rasûlullah (s.a.v.)’ın minberde iken Enfal sûresinin 60. ayetini: “Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın...” okuyarak: “Dikkat ediniz “kuvvet” atmaktır, dikkat ediniz “kuvvet” atmaktır, dikkat ediniz “kuvvet” atmaktır.” Dediğini duydum. Ebu Hammad Ukbe b. Amir el-Cüheni (r.a.)’den: Rasûlullah (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu işittim: “İstikbalde sizlere birçok memleketin fethi nasip olacak ve Allah sizlere kifayet edecektir. (Düşmanlarınıza karşı sizi koruyacaktır.) Bunlar olunca da sakın sizden hiç biriniz okları ile atış talimlerinden vazgeçmesin.” Yine aynı râvi’den: Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “Kim atışı öğrenir sonra da onu bırakırsa bizden değildir, ya da asi olmuştur.” Burada gözden kaçırmamamız gereken bir husus var. O da şu: Başarının Allah Teâlâ katından olduğuna, hazırlık ve onunla ilgili diğer hususların ise yalnızca sebeplere sarıl¬makla olacağına inanmak... Başarının elde edilmesini eğitim yetersizliğine veya hazırlığa bağlamak doğru olmaz. Başarının elde edilmesini, Allah (c.c.)’ın mümin kullarına sağladığı destek ve yardıma bağlamalıyız. “....Zafer (başarı) ancak güçlü ve Hakim olan Allah katından olur.”

“Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmamıştın, fakat Allah atmıştı...” 10. Kardeşim, evini ve aileni İslâmî anlayışla yönetmen ve onları cihad ve şehitlik atmosferine hazırlaman gerekir ki sana ayak bağı olmasınlar, bilakis yardım edip, seni cesaretlendirsinler, Allah kendi rızası, mükâfatı ve müjdesi ile izin verdiği vakit senin şehitlik haberini, korku ve gözyaşı ile değil de sevinçle karşılasınlar. Sen, aile ve çocuklarına ilk Müslümanların ıtır kokulu hayat hikâyelerinden eşsiz tabloları ve şehitlik haberlerinin gururla karşılandığını anlatmalısın. 11. Borçlanmamaya özen göstermelisin. Veya sağlığında ödemeye gücün yetmese de borcunun ödenmesi hususunda vasiyette bulunmalısın. Abdullah b. Amr b. el-As (r.a.)’dan: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah şehidin her şeyini bağışlar, fakat borcu hariç.” İslâm’a davet yolunda şehid olma arzusu ile ilgili sözümüzü, şu cümleler ile bitiriyoruz: Ey kardeşlerim! Ölümü güzelleştirmeyi ve en güzel şekilde ölebilmeyi bilen bir ümmete Allah dünyada şerefli bir hayat, ahirette de ebedi nimetler bahşeder. Bizi bugün zelil kılan şey, dünyaya olan sevgimiz ve ölümden korkmamızdan başka bir şey değildir. Kendinizi bu en önemli iş için hazırlayın, sizi gerçek hayata götürecek olan ölüme karşı arzulu olun. Biliniz ki, ölümden kurtuluş yoktur. Ve ölüm ancak bir keredir. Eğer Allah yolunda ölmeyi başarırsanız, hem dünyanın kârını, hem de ahiretin sevabını elde edersiniz. Başınıza Allah’ın yazdığının dışında başka bir şey gelmez. Allah Teâlâ’nın şu sözlerini iyi düşünün: “Kederden sonra, bir takımınızı kendinden geçirecek şekilde size huzur ve emniyet indirdi, oysa bir takımınız da kendi dertlerine düşmüşlerdi. Haksız yere Allah hakkında, cahiliyye devrinde olduğu gibi inanıyorlar. Bu işte bizim bir fikrimiz var mı? Diyorlardı. Ey Muhammed! De ki: “Evlerinizde olsaydınız, haklarında ölüm yazılı olan kimseler, yine de devrilecekleri yere varırlardı.” Bu, Allah’ın içinizden olanı denemesi, kalplerinizde olanı arıtması içindir. Allah gönüllerde olanı bilir.” Ölümlerin en şereflisi olan şehadet için çalışın ve en üstün mutluluğu kazanın. Allah beni de sizi de kendi yo¬lunda şehit olma üstünlüğüne eriştirsin.