RİBAT: SINIR MUHAFIZLIĞI VE NÖBET BEKLEMEK

 

İslâm ülkesi sınırlarında veya gerekli görülen noktalarda nöbet beklemenin cihat ile doğrudan bir ilişkisi vardır ve onun bir parçası sayılır. Bununla birlikte bu konuda bazı şeyler söylememiz iyi olacaktır. Çünkü bazıları cihadı, sadece askerî çarpışma ve meydan hareketi olarak görüyorlar ve nöbet beklemenin cihada dâhil olmadığını sanıyorlar ki bu doğru değildir.

 

Nöbet (ribat); askerlerimizin ve emniyet mensuplarımızın sınır boylarını ve görev yerlerini bekleyip düşman askerlerini, yerli işbirlikçileri gözetlemeleri ve memleket sınırlarını ve iç güvenliği korumalarıdır. İbn Teymiye’nin ‘el-Fetavâ el-Kübrâ’ adlı eserinde nöbet (ribat) şöyle tarif edilmektedir: ‘Nöbet; ötesinde Müslüman olmayan sınır boylarında ordunun beklemesidir.’

 

Fakat artık modern silahların etki alanları sınır boylarını aşmakta ve ülkenin korunması sadece sınır muhafızlığı ile yeterli olmamaktadır. Binlerce kilometre uzaktan fırlatılan füzeler gidip programlandığı hedefi vurabilmekte, bunlara karşı geliştirilen savunma sistemleriyle de bunlar havada imha edilebilmektedir. Bunun için İslâm ülkesinin hava sahasını korumak için de bir grup nöbetçi ve hava savunmasını gerektiren teknik sistemler gerekmektedir. Bu nöbetçi uzman, subay ve askerler, hava alanlarında uçaklarının başında ihtiyaç anında uçup düşman uçaklarının karşısına çıkmak için beklerler. Bazen bu hava alanları memleketin içinde olur. Radarların başında oturup düşmanın hareketlerini ekranda gözetleyenler de bu nöbetçilere dâhildir. Yine herhangi bir yerde topların, roketatarların başında olanlar, kamuya ait yerleri bekleyenler… Bütün bunların hepsi günümüzde ‘nöbetçi’ kavramının kapsamına girer.

 

Böylece, nöbetçi kavramı genişleyip, İslâm ülkesini hem içerde ve hem de dışarıda korumaya ve savunmaya hazırlık konumunda olanların hepsini içerisine alır. İster onlar sınır boylarında olsun veya herhangi bir savunma ve koruma yerinde ve noktasında olsun fark etmez.

 

Ülkeyi bekleyen ve gözetleyen bütün nöbetçilere, savaşa bilfiil katılan mücahidlerinkinden az olmayan bir sevap vardır. Özellikle cihad ve çarpışma, durmak ve tükenmek bilmeyen nöbete kıyas edildiğinde bunun böyle olduğu daha iyi görülebilir. Nöbetçi, bıkmadan usanmadan süre uzun olsun kısa olsun her an hazır bir şekilde gözünü kırpmadan kendisine emanet edilen yeri bekler. Çoğu kere ailesinden uzak, mahrumiyetler içerisinde, zor ve acımasız bir hayat sürer. Ekseriyetle ya çölde, ya ormanda ve dağ başında veya denizde olur. Bütün bunlar bize, nöbetçinin çektiği sıkıntılar, gösterdiği fedakârlık hakkında bir fikir verir. Ülke dâhilinde hayatın sükûnet içerisinde devam etmesi, ticaret ve ziraatın emniyet içerisinde yürümesi, sanayinin çalışması için gerçekte nöbetçinin herkes uyurken uyanık olarak beklemesi sayesindedir. Herkes ilim, sanat, ticaret, eğitim vb. ile uğraşırken o, eli tetikte ve gözü hedefte vatanı beklemekte ve böylece diğer insanlar huzur ve güven içerisinde hayatlarını sürdürmektedirler.

 

Nöbetçinin bir üstünlüğü de şudur: Onun kararlı bekleyişi, düşmanı korkutur ve İslâm topraklarına girmelerine engel olur. Böylece nöbetçi, masum canları ve malları korumuş olur. Eğer ülkedeki bütün bu nöbetçiler olmasa düşman, Müslümanların hazırlıkları yetersiz olduğu zamanlarda çokça olduğu gibi saldırır, her türlü kötülüğü yapar ve düşmanlığını artırır.

 

Bundan dolayı nöbetçinin sevabı büyüktür. Geçen bölümde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu sevabı anlatan hadislerini zikretmiştik. Şimdi ise, nöbetçinin yeri ve üstünlüğü iyice anlaşılsın diye konu ile ilgili hadisleri kısmen tekrar şeklinde de olsa zikredeceğiz.

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

 

“Allah yolunda bir gün nöbet tutmak, onun haricindeki bin günden daha hayırlıdır.” [32]

 

“Her ölü kendi ameli ile hayatını sona erdirir, ama (Allah yolunda) nöbet bekleyenin ameli kıyamet gününe kadar artırılır. [33]

 

“İki göze ateş dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, Allah yolunda gece nöbet bekleyen göz.” [34]

 

“Dikkat edin! Size kadir gecesinden daha faziletli (üstün) bir şeyi haber vereyim mi? Korkulu bir yerde, ailesine bir daha dönmeyecekmiş gibi nöbet bekleyen kimse(nin nöbeti) daha üstündür.” [35]

 

“Kim Allah yolunda bir gece nöbet beklerse sanki bin (gün ve) gece (nafile) oruç tutmuş ve namaz kılmış gibidir.” [36]

 

Ancak her amelde olduğu gibi nöbet tutarken de Müslüman yaptığı hizmetin şuurunda olduğu takdirde bundan beklenen sevabı alacaktır. Çünkü ameller niyetlere göredir. Kişi tuttuğu nöbeti yalnızca maaş ve ücret karşılığı yapılan sıradan iş ve meslek olarak düşündüğü ve inandığı taktirde aldığı ücretle yetinmiş olacak ve nöbet ve cihad sevabı alamayacaktır.



[32] Buhârî, Cihâd, 73; Nesâi, Cihâd, 39.

[33] Ebû Dâvûd, Cihâd, 15; Tirmizî, Fedâilu’l-Cihâd, 3.

[34]  Tirmizî, Fedâilu’l-Cihâd, 12.

[35]  Benzer bir hadis için bkz. İbn Mâce, Cihâd, 8; Ahmed, 1/61.

[36]  Tirmizî, Fedâilu’l-Cihâd, 25; Nesâî, Cihâd, 39.