Hz. ABDULLAH B. REVAHA (r.a.)

 

Hz. Abdullah b. Revaha (r.a.), Akabe gecesinde İslâm’ı kabul etmiş ve Rasûlullah (s.a.v.) tarafından Haris oğulları nakipliğine tayin edilmişti.

 

Hz. Abdullah (r.a.), Bedir gazasına katılmış, daha sonra vuku bulan gazalara da iştirak ettikten sonra Hudeybiye ve Rıdvan biatında hazır bulunmuştu.

 

Hayber’in fethinde Rasûlullah (s.a.v.)’in yanında bulunmuş daha sonra umre-i kazaya iştirak etmiş, bu seyahat esnasında kâfirlere karşı çok etkili olan bir şiir yazmıştır.

 

                                     Mute Gazası ve Şehit Oluşu

 

Hicretin 8. senesi Cemaziyel-evvel ayında Mute gazası vuku bulmuştu. Rasûl-i Ekrem, (Busra) reisi olan Emir’e bir name göndererek onu İslâm’a davet etmişti. Bunlar Rasûlullah (s.a.v.)’in elçisini güzelce karşılayacakları yerde elçiyi şehit etmişler, Müslümanlara karşı harp yapacaklarını ilan etmişlerdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), 3000 kişiden müteşekkil bir kuvvet hazırlamış, onu Zeyd b. Hârise’nin kumandasına vermişti. Kuvvet hazırlanarak hareket edeceği zaman Rasûlullah (s.a.v.), Zeyd b. Hârise’ye bir şey isabet edecek olursa kumandanın Hz. Cafer tarafından, O’na bir şey isabet edecek olursa kumandanın Hz. Abdullah b. Revâha tarafından deruhte olunmasını emretmişti. Şayet Abdullah b. Revâha’ya da bir şey isabet edecek olursa Müslümanlar, arzu ettikleri kişiyi kumandanlığa getireceklerdir.

 

Rasûl-i Ekrem, ‘Seniyyetül-veda’ mevkiine kadar orduya refakat etti. Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Abdullah b. Revâha’ya veda ederken Abdullah (r.a.) ağlamıştı. O’na niçin ağladığı sorulmuş, O da; ‘Ben ne dünyaya muhabbetimden, ne de sizden ayrılacağımdan dolayı ağlamıyorum. Fakat Rasûlullah (s.a.v.)’in şu âyet-i kerimeyi okuduğunu duydum : “İçinizde bir kimse yoktur ki cehennem’den geçmesin.” [60] Ve ilave etti. Allah Rasûlü: “Bu, muhakkak olacak bir iştir. Oradan geçerken nasıl geçeceğini bilmiyorum!”

 

Orduyu uğurlayan bütün Müslümanlar : ‘Cenâb-ı Hak sizlere yardımcı olsun. Gittiğiniz gibi salimen sizi iade etsin.’ demişti. Hz. Abdullah (r.a.), onlara şu mealde bir kıt’a ile cevap vermişti:

‘Ben ise Allah’ın mağfiretini diliyor; O’nun yolunda köpükler saçan bir darbe ile karşılaşmayı yahut insanın ciğerini, yüreğini parçalayacak bir vuruşa uğramayı istiyorum: Tâ ki benim cesedimin üzerinden geçenler: ‘Bu ne büyük bir gazi imiş!’ desinler.’

 

Rasûl-i Ekrem, orduya veda ettikten sonra ordu hareket ederek, Maan’a kadar ilerlemiş, orada imparator Herakl’in Hıristiyan Araplardan ve kendi askerlerinden yüzbinlerce kişi ile Müslümanlara karşı hareket ettiğine dair birtakım tedbirler almış, buna göre vaziyet almak için bir takım karşı tedbirler almak icap etmişti. Bazılarının mütalaasına göre, bu haberleri Rasûl-i Ekrem’e bildirerek cevap beklemek daha doğru olurdu. Fakat Hz. Abdullah b. Revâha, ordunun azlığına bakmayarak ilerlemeyi teşvik etmiş, onlara şöyle hitap etmişti:

‘Biz, yalnız şahadet için çıkmış bulunuyoruz. Biz sayı ile yahut kuvvet ve çokluk ile dövüşmüyoruz. Biz ancak dinimizin kuvveti ile dövüşüyoruz. Cenâb-ı Hak bizi bu din ile şereflendirmiştir. Onun için ilerlemeliyiz.

 

İlerde, ya zafere kavuşuruz yahut şehadete ereriz. Bunların ikisi de bizim özlediğimiz şeylerdir.’

 

Hz. Abdullah’ın, bu sözleri, herkesin maneviyatını ve moralini yükseltmiş, düşmana doğru harekete karar vermişti.

 

Mute’de iki taraf karşılaşmış, Hz. Zeyd (r.a.); Rasûl-i Ekrem’in rayetini (bayrağını) taşıyarak bütün cesaret ve kudreti ile harp etmiş, şehit olmuştu. Hz. Cafer (r.a.), derhal sancağı kaldırarak dövüşmüş, O da şehit düştükten sonra Hz. Abdullah b. Revâha, İslâm bayrağını almış, O da düşmanlara karşı başlayan hamleyi devam ettirmiş, o da şehitlik şerbetini içmişti. O’nu takip eden Hz. Halid, ordunun vaziyetini kurtarmaya çalışarak bunu başarmıştı.

 

Harp sahnesinde bu hadise henüz vuku buluyor, şehitlerin cesedi henüz soğumamış bulunuyorken, Allah Teâlâ, Peygamber (s.a.v.)’e vaziyeti bildirmiş, O da vaziyeti ümmete haber vermiş; şehitlerin arş-ı âlâya yükseldiklerini müjdelemişti.

 

Hz. Abdullah b. Revâha (r.a.), namazlarına, niyazlarına daima bağlı kalır, Allah yolunda cihattan zerre kadar çekinmezdi. Kendisi bedir muharebesinden başlayarak şehit olduğu Mute gazasına kadar hiçbir gazadan geri kalmamıştı. Kendisi Rasûlullah (s.a.v.)’in bütün emirlerine sıkı sıkıya bağlı idi. Rasûl-i Ekrem, kendilerini çok severlerdi. Hasta düştükçe Rasûlullah (s.a.v.), kendilerini ziyaret ederek hatırlarını sorar, şifa bulmaları için dua ederdi.

 

O’nun, Rasûlullah (s.a.v.) hakkındaki şiirleri, O’na karşı muhabbetin en samimi ifadeleridir.

 

 

 

 



[60]  Meryem sûresi, 19/ 71.