ÖNSÖZ

 

Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)’a aittir.

 

Salat ve selâm, Allah (c.c.)’ın son elçisi olarak ve Yüksek İslâm Ahlâkı ile gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.)’in üzerine olsun.

 

Dünyanın bütün hak dinlerinin temeli, güzel ahlâk üzerine kurulmuştur. Allah (c.c.)’ın yeryüzüne gönderdiği bütün peygamberler ve eğitimciler, kötü davranışların insanlar tarafından yapılmaması ve güzel davranışların yaygınlaşması için çalışmışlar ve ahlâkî değerlerin güçlenmesi için çabalar göstermişlerdir. Cenâb-ı Hak, en son olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)’i, iman, ibadet, hukuk ve ceza konularında olduğu gibi ahlâk konularını da ıslah etmek ve en iyiye ulaşmak için müjdeleyici ve korkutucu bir elçi olarak göndermiştir.

 

İnsanın Allah (c.c.)’a karşı olan görev ve sorumlulukları, iman ve ibadet esaslarıyla belirlenmiştir. Ancak iman ve ibadet esaslarını yerine getirme görevi, ahlâkî olmaktan çok dinî bir karakter taşımaktadır. Özünde dini olmakla birlikte, iman ve ibadet esaslarının çok önemli ahlâkî fonksiyonları da vardır.

 

Allah (c.c.)’a karşı görev ve sorumluluklardaki temel amaç; başka insanlara karşı olan yükümlülüklerinde insanı duyarlı olacak hale getirmek ve onu ruhsal yönde yükseltmek ve geliştirmektir. Örneğin İslâm’da hac, umre, zekât, fitre, öşür, sadaka vermek gibi mali ibadetler, Allah (c.c.)’ın emri olarak ve ibadet niyetiyle yapılırken, başka insanlara verildiğinden dolayı o insanları ilgilendirdiği gibi, kişinin insanlara yardım etmek, nimetleri bölüşmek, şükretmek gibi ahlâki erdemleri de birlikte taşımaktadır.

 

İman ve ibadet esaslarını yerine getiren insan, bununla ahlâki görev ve sorumluluklarını kolayca gerçekleştirebilecek güzel bir karakter yapısı kazanır. Onun için de insanın ahlâkî eğitiminde, ‘Allah (c.c.)’a Karşı Görevler’ içinde görülen iman ve ibadet esasları son derece büyük rol oynarlar.

 

İnsanın temel ahlâkî sorumlulukları, yaratılmış varlık dünyasıyla girmiş olduğu ilişkilerde ortaya çıkar. Varlık dünyası ile olan ilişkilerinde ahlâkî olanı gerçekleştirebilmesi için, insanın önce kendisini ahlâken eğitmesi gerekir.

 

İnsanın kendisini ahlâk eğitimine tabi tutmasının bir başka adı, güzel ahlâk sahibi olmasıdır. Çünkü en genel anlamıyla ahlâk; iyi ve kötü, doğru veya yanlış diye nitelendirilen eylemler ile ilgilenir. İnsanın her eylemi, ahlâki bir eylem olarak değerlendirilmeyebilir.

 

Birey olarak insan söz konusu olduğunda ahlâk, insanı önce kendi içinde ve kendisiyle uyumlu konuma getirmeyi hedefler. İnsanın kendi kendisiyle barış ve uyumunu sağlayabilmek için, ona bir dizi ilkeler koyar ve bunlara uyulmasını ister.

 

Ahlaki değeri olan eylemin ayırıcı özellikleri şu şekilde sınıflandırılır: Bir eylem, ahlâkî bir nitelik kazanabilmesi için, öncelikle onun yapan insan tarafından özgür olarak seçilmiş olmalıdır. İkincisi, eylemde bulunan insan, yapmakta olduğu şeyin bilincinde olmalıdır. Ayrıca eylem, şekillenmiş ve sabit bir karakterin ifadesi olmalıdır.

      

Görüldüğü gibi ahlâkî eylem ile karakter arasında son derece sıkı bir ilişki söz konusudur. Çünkü eylem hakkında verilen ahlaki bir hüküm, aynı zamanda insanın karakterini de yargılamaktadır. Bu açıdan karakter, bir insanı   diğerinden ayıran işaret durumundadır. Bu sebepten insanın ahlâki olanı gerçekleştirebilmesi için, kendisini bir karakter eğitimine tabi tutması kaçınılmaz hale gelir. Karakterin eğitilmesi ile ahlâkın güzelleştirilmesinden aynı şey anlaşılmaktadır. Ahlakın güzelleştirilmesi, öncelikle, insanı her zaman kötülüklerden kaçınan ve iyiliklerden haz duyan bir karakter kazanması ile mümkün olabilir. İnsana sözünü ettiğimiz yapıda bir karakter kazandırabilmek için İslâm dini, iman esasları yanında namaz, oruç, zekat ve hac gibi ibadetleri koymuştur.

 

İslâm dininde iman esasları; iyilikleri işlemeye, kötülüklerden kaçınmaya ve yükümlülüklerini gerçekleştirmeye teşvik eden itici bir kuvvet durumundadır. İbadetler ise, insanı Yüce Yaratıcı’sına kulluk ve ahlâk yönünden olgunlaştıran ve onu kötülüklerden uzaklaştıran birer araç gibidir.

 

İnsanı güzel ahlâk sahibi kılmak için, teorik bilgilerle yapılan bir eğitim, yeterli olamamaktadır. Bunun için de gerekli olan şey; teori kadar pratiğe de önem veren köklü bir eğitim, uzun bir çalışma ve sürekli bir uygulamadır. İşte bütün bunlar İslâm ahlâkında mevcuttur. İslâm’ın iman ve ibadet esasları, sözünü ettiğimiz kalitedeki ahlâk eğitiminin sağlam alt yapısını oluşturmaktadır.

 

İnsan; sosyal bir varlık olduğu için, bir toplum içinde yaşamak zorundadır. Bunun için de ahlâkî bir çalışma; birey olarak insanı olduğu kadar, toplum içindeki insanı da ele almak zorundadır. Bu açıdan ahlâk; insanı, kendisiyle olduğu gibi, içinde yaşadığı toplumla da barışık hale getirmeyi amaç edinir.

 

Ahlâk; insanı, toplumdaki başka insan veya insan gruplarıyla uyumunu sağlayabilmek için, ortaya belirli değerler koyar. Bu ahlâki değerleri ve onlara bağlı olarak ortaya çıkan ilkeleri yaşantı haline getiren insan, hem kendisi hem de toplumuyla uyumlu olur.

 

İnsanın ilişkiler dizisi; kendisi, yaratıcısı ve toplumuyla da sınırlı değildir. Çünkü insanın, içinde yaşadığı fiziki ve sosyal çevreyle ilişkileri de söz konusudur. Herhangi bir ahlâk çalışmasının, özellikle de İslâm ahlâkı ile ilgili çalışmanın, insanın bu fizikî ve manevi çevresiyle olan ilişkilerini kapsam dışı tutması kuşkusuz büyük bir eksiklik olur.

 

Ahlâkta esas olan yaşantıdır. Ahlâkî olanı yaşantı haline getirebilmesi için insanın, aynı zamanda hem ruhsal hem de bedensel sağlığını koruması gerekir. Bunun için de insan, bedensel yeteneklerine olduğu gibi, ruhsal yeteneklerine de zarar veren sarhoş edici ve uyuşturucu olan her şeyden uzak durmalıdır.

      

Ticaret ahlâkını da ümmetine öğreten, bunun eğitimini veren ve bizzat uygulamasını yapan kuşkusuz Peygamber (s.a.v.) Efendimizdir. Ashâb-ı kiram ise, gerek Rasûlullah (s.a.v.)’ın kendi aralarında bulunduğu asr-ı saadet döneminde ve gerekse daha sonraki asırlarda yine Ticaret ahlâkının en güzel uygulayıcıları oldular.

 

‘Ben Müslümanım’ diyen herkesin, yaşadığı coğrafya neresi olursa olsun veya hangi zaman diliminde yaşarsa yaşasın, hayatın bütün alanlarında olduğu gibi ticarette de Rasûlullah (s.a.v.)’ın öğretilerini aynen uygulaması gerekir. Çünkü bunu yaptığı takdirde dünya ve ahiret saadetini kazanacak; aksi halde dünyası da ahireti de hüsran olacaktır.

 

Çağlar üstü bir özellik taşıyan ve aynı zamanda tüm insanlık için kıyamete kadar bir hukuk ve ahlâk bildirgesi olan Peygamberimiz (s.a.v.)’in ‘Veda Hutbesi’ sitemizin giriş bölümüne konmuştur. ‘Veda Hutbesi’, her zaman üzerinde düşünülecek, konuşulacak ve okunacak asla eskimeyen ve okunduğunda insana hayat veren bir metindir. Bir hitabet metni şeklinde yüksek sesle okunarak insanlara dinletilmeli ve gençlerimize ezberletilmelidir. Evlerimiz ve iş yerlerimizde Tezhibli ve güzel çerçeveler içerisinde her an okunabilecek yerlerde duvarlarımıza asılmalıdır.

                                               

Bu site, temel İslâm Kaynakları ile önceki yüzyıllar ve günümüz İslâm ahlâkçı ve iktisatçılarının en çok bilinen ve okunan eserleri incelenerek, uzun süren yoğun bir çalışma ile hazırlanmıştır. Sitenin, bütün ilköğretim, lise ve dengi okullarımızdaki Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ve İmam-Hatip Liseleri Meslek dersi öğretmenlerine, Din görevlilerine, Üniversite ve Yüksek okullarımızdaki öğretim elemanlarına ve öğrencilerimize, esnaf ve tüccarlarımıza, esnaf ve ticaret kuruluşlarına, her görev ve konumdaki hukukçularımıza, kurumlardaki insan kaynakları ve ticaret sorumlularına, toplumbilimci ve psikologlarımıza ve kısaca İslâm Ahlâkı konusunda araştırma ve okumayı seven herkes için bir başvuru kaynağı; cami ve mescidlerimizde, evlerimiz ve iş yerlerimizde yapılacak dinî ve ahlâkî sohbetlerde herkes tarafından okunabilecek bir ‘Başvuru Kaynağı’ olacağı ümidini taşıyoruz.

 

Sitede ayet-i kerime ve hadis-i şerif anlamları, daha belirgin olması için kalın karakterde yazı ile ve çift tırnak içinde yazılmıştır. Ayet-i kerimelerin yeri, sûre adı, sûre numarası ve ayet numarası ile hadislerin kaynakları her sayfada dipnotlar halinde verilmiştir. Aynı şekilde kaynaklardan yapılan alıntıların yeri de dipnotlarla verilmiştir. Okuyucularımızın kolaylığı için Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin yazımında transkripsiyona başvurulmamıştır. Ancak dilimize yerleşmiş ve kullanılmakta olan terimler aynen alınmıştır. Uzatma ve inceltme harflerinin bulunduğu kelimelerde, uzatma, inceltme ve nisbet işareti olarak (^) kullanıldı. Kelime ve cümle tekniğinde ise, günümüzde herkesin rahatlıkla anlayabileceği yaşayan Türkçemiz esas alınmıştır. Ancak aslının aynen alınması uygun görülen cümle ve paragraflarda sadeleştirmeye gidilmemiştir.

 

Çalışmak ve gayret bizden, tevfik ise Allah (c.c.)’tandır.