RIZK
Şüphesiz canlıların rızkı, Allah’ın (C.C.) ilmi, taktir ve iradesiyledir. Ancak rızkını arayıp bulmak, insana aittir. RIZK lügatte kendisi ile faydalanılmakta olan şeyin adıdır. Çoğuluna ERZAK denilir. Allah (C.C.) Hud Suresinde şöyle buyurmaktadır: “Yerde yürüyen ne kadar canlı varsa, hepsinin rızkı ancak Allah’a (C.C.) aittir. Onların dünyadaki meskenlerini bilir, yumurtalıklardaki yerlerini de bilir: Bunların hepsi Levh-i Mahfuz’da yazılıdır.” Yine Allah (C.C.) Ez-Zariyat Suresi 56-57 ve 58. ayet-i kerimelerinde şöyle buyurmaktadır: “ Ben insanlar ile cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben onlardan bir rızk istemiyorum. (Ben onları kendilerine yahut başka bir kimseye rızık versinler diye yaratmadım). Bana (kullarıma) yemek yedirmelerini de istemiyorum. Doğrusu rızkı veren, O çok şiddetli kuvvet sahibi Allah’tır.”
Resulullah (S.A.V.): “Hiçbir nefis ecelini ve rızkını tamamlamadıkça ölmez. Öyleyse Allah (C.C.) ‘dan sakının da, rızkı istemede yavaş, temkinli, vakarlı olup acele ve hafiflik etmeyin; rızkı güzel yoldan arayın. Rızkınızın geç gelmesi, sizi masiyetli yolara sürükleyip götürmesin. Muhakkak ki, Allah (C.C.) katında olan rızka ancak Allah’a (C.C.) taatle nail olunur. Her kulun Allah (C.C.) tarafından taksim olunmuş bir rızkı vardır. O rızk elbette gelir. Binaenaleyh bir kimse, taksim olunan rızkına razı olursa, Allah (C.C.) o kimse için rızkında bereket ve genişlik yaratır. Her kim o taksime razı olmazsa, gelecek olan rızıkta bereket ve genişlik yoktur. Şu halde insan taksimli olan rızkının meşru ve makbul sebeplerle gelmesini istemeli; bunun için meşru ve makbul ticaret ve san’at yollarından bulduğunda şaşırmamalıdır.” buyurmaktadır.
Allah (C.C.) Eş- Şuara Suresi, 27. ayet-i celilede şöyle buyurmaktadır: “Eğer Allah kullarına rızkı bol bol yayıverseydi, muhakkak yeryüzünde azar, taşkınlık ederlerdi.” (Ayetin tefsirinde): Eğer Allah (C.C.) hiç çalışmadan kullarına rızık vermiş olsaydı, o taktirde onlar meşgalesizlikten ve aylaklıktan, yeryüzünde daha çok azarlar ve daha çok fesadlık yaparlardı. İşte bunun içindir ki, şanı yüce olan Allah (C.C.) rızık kazanma meşgalesiyle meşgul etti. Ta ki bu meşgale dolayısıyla yeryüzünde daha fazla fesad çıkarmaya vakit ve fırsat bulmasınlar. Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır: “ Bir kimse herhangi (meşru) bir şeyden rızıklanırsa, ona sarılsın! Helal rızık taleb etmek CİHADDIR.” Dinimizde cihad nasıl mukaddesse, çalışmak da aynı derecede mukaddes ve mübarektir.
Tevrat ‘ta şöyle deniyor: “Ey insanoğlu! Elini oynat! Sana rızkımı saçayım! Sana emrettiğim hususta bana itaat et! Kendine yarayanı bana öğretmeye kalkışma!”
Hz. İsa (A.S.) topluluğa hitaben şunları söyledi: “Ey insanlar! Yarının yiyeceğini bugünden saklamayınız! Zira yarın geldiği zaman, onun rızkı da birlikte gelir. Şu küçük canlılara bakınız! Onların rızkını kim veriyor? Eğer onların karnının çok küçük olduğunu söylemek isterseniz, gökteki kuşlara bakınız! Eğer kuşların kanatları var derseniz; vahşi hayvanlara bakınız, onları o şekilde kim besliyor ve kim semiriyor?”
Hz. İbrahim (A.S.)’a : “Ne için seni Allah (C.C.) HALİL (dost) edindi?” diye sormuşlardır. Hz. İbrahim (A.S.) şöyle cevab verdi: “Bende iki haslet (şey) var. Bunlardan dolayı Cenab-ı Hak (C.C.) beni kendine dost edindi; birisi, bazen iki iş ortaya çıkar. Şöyle ki: Ezan okunuyor, namaz kılınacak, bir de dünya işi var ki görülmesi lazım. Ben, önce Allah (C.C.) ‘nin emrini yerine getirip, sonra da dünya işi ile meşgul olurdum. İkincisi: Allahü Teala’nın (C.C.) verdiği rızık için hiç şüphem yoktur. Allah’ın (C.C.) REZZAK olduğunu bildiğim için kaygım olmadı. Allah (C.C.) da bana o kadar rızık verdi ki, ne akşam, ne de sabah yemeklerini misafirsiz yemedim. Allah (C.C.) bana çok ikramda ve ihsanda bulundu” dedi.
Halife Hz. Ömer (R.A.) buyurdu: “Ey tüccarlar! Önce ahiret rızkını kazanın! Sonra dünya rızkına çalışın!”
Hz. Ali (K.V.) şöyle buyurur: “Elinde bol dünyalık varsa, onunla çok ferahlanma ve ondan kaybettiğin olursa üzülme! Bozulma! Bütün gayretini ölümden sonrası için sarfet (harca)! Kim ki beş şeye devam ederse, sevapları yüce dağlar boyu yığılır; Allah (C.C.) rızkını bol eder: 1. Az veya çok, kim ki sadakalar vermeye devam ederse, 2. Sık veya seyrek, kim ki akraba ve dostlarına ziyaretlerde bulunursa, 3. Kim ki, Allah (C.C.) yolunda devam ederse, 4. Kim ki suda israf etmeden abdeste devam ederse, 5. Kim ki ebeveynine itaatkar olur ve bunda sebat ederse.”
Bir insan helal ile beslendiği gibi, haram ile de beslenebilir. İnsan öz iradesiyle nasıl isterse Allah (C.C.) o surette yaratır ve verir. Bununla beraber haram ile beslenmeye Allah (C.C.) razı değildir, helal yolunu bırakıp da, haram suretlerle kazanmalarına rızası yoktur. İşte bunun içindir ki, Allah (C.C.) rızasına uygun iş yapanları mükafatlandırır. Razı olmadığını işleyenler de cezalandırır. Gerçekten Müslüman kişilere yakışan işlerden birisi de, rızkını helal yollardan temin etmektir. Helal olmayan kazançta hayır yoktur. Çünkü dünyada işlediğimiz her işin, iyi olsun, kötü olsun, ahirette Allahü Teala’ya (C.C.) hesabını göreceğiz. Helalinden kazanılmayan bir para veya mal, doğru olmayan yollarla elde edilmiş demektir. Bu ise haramdır. Resulullah (S.Z.V.) : “Helal rızık kazanmak, her Müslüman kadın ve erkek üzerine farzdır.” buyurmuşlardır.
Ahmed Bin Hanbel’e (R.A.) sordular: “Camide ibadetle meşgul olup, “Allahü Teala (C.C.) rızkı verir” diyen kimse hakkında ne buyurursunuz?” buyurdu: “O cahil bir kimsedir. Şeriatı bilmiyor. Çünkü Peygamber Efendimiz (S.A.V.):” Allahü Teala (C.C.) benim rızkımı kılıcımın gölgesi altına bağlamıştır, yani Allah (C.C.) yolunda harb etmeye bağlamıştır.” buyurdu.”
Bütün öğrendiklerimizden anlaşıldığına göre, rızk, sebepli veya sebepsiz, mutlaka Cenab-ı Hakkın (C.C.) göndermesiyle canlı mahluka ulaşan şeydir. Helal, rızk olduğu gibi, haram da rızktır. Her mahluk, hayatı müddetince tayin ve tahsis olunan kendi rızkını tamamen alır. Hiç kimse başkasının rızkını alamaz; çünkü rızkı tahsis ve takdir eden, Cenab-ı Hak (C.C.) ‘ dir. Allah’ın (C.C.) dilemesine aykırı olmak tasavvur olunamaz. Rızkı haram olanın, azaba ve ikaba müstahak olması, o kimsenin kendi cüz’i iradesini, masiyetini (kötülüğe) kullanmasından ileri gelmiştir. Rızkı kazanmak için iyi ve fena bir çok yollar vardır. İyi, temiz, güzel sebep ele yapışan, rızkını iyi yollardan kazanmaya çalışan kimse itaatli, fena yoldan kazanmaya çalışan da asi sayılır. Binaenaleyh herkesin Rezzak-ı Alem (Alemi rızıklandıran) Allahü Teala (C.C.) tarafından, hayatı boyunca tayin ve tahsis edilmiş bir rızkı olduğuna, bu rızkı tamam olmadıkça dünyadan çıkmayacağına, mukadder olan o rızkın kulun hırsı ve acelesiyle artmaz ve eksilmez olduğuna kesin bir bilgi ile inanıp, sağlam itikad ederek, rızkını kazanma yolunda, ancak meşru olmayan kötü sebeplere başvurup da sorumlu, ikaba ve azaba müstahak olmamak için önemle çalışması ve Allah’ın (C.C.) vaadine güvenip, kendisine tevekkül etmesi farz olur. Nitekim Allah (C.C.) üzerinedir. Allah her canlının eğlendiği yeri ve öldükten sonra defn olunacağı yeri de bilir ve ona göre rızkını bulunduğu yere ulaştırır. Bunların hepsi beyan edici kitapta yazılıdır.”
Ebu Yezid El Bestami (R.A.)’e: “Sen, rızkını, nereden temin edersin?” diye sormuşlar. O, şu karşılığı vermiş: “Allah (C.C.)’ nin böcekleri ve sivrisineği rızıklandırdığı rızık kapısından! Hak Teala (C.C.) onları rızıklandırır da, Ebu Yezid’i unutur mu sanırsın?”
Hicretin II. asrında iki veli yaşıyordu. Birinin adı Şakik, ötekinin adı İbrahim Ethem…İşte bu iki veli karşı karşıya oturmuş sohbet ederlerken, aralarında şöyle bir konuşma oldu. Şakik: “Nasıl yaşıyorsunuz?”, İbrahim Ethem: “Nasıl yaşayacağız? Bulursak şükrediyoruz, bulamazsak sabrediyoruz.” Şakik: “Bizim Horasan’ın köpekleri de böyle yaparlar.” Bu cevaba şaşıp kalan İbrahim Ethem: “Ya, siz ne yapıyorsunuz?” Şaşik Hazretleri: “Biz mi? Bulursak bizden daha muhtaç olanlara veriyoruz. Bulamazsak şükrediyoruz.” İbrahim Ethem Hazretleri, Bu sözün üzerine kalktı, dostunun alnından öptü.
İşte marifet sırrına erenler, tatlı konuşur ve birbirinden tatlı ayrılır.
Büyük veli ve mürşitlerden, Abdülkadir Geylani Hazretleri (K.S.) şöyle buyurur: “Eğer geçiminde bir darlık ve değişiklik, rızkını ele geçirmede bir güçlük, halinde bir pişmanlık görürsen, Allah’ın (C.C.) emrini bırakıp, nefsinin hava ve hevesine uyduğundan ileri geldiğini bil! Ellerin ve dillerin sana uzandığını; canına, malına evlat ve iyaline kastettiğini görürsen, bunların haram şeyleri irtikap ettiğinden, Allah (C.C.) ‘nin çizdiği çizgiyi aştığından, üzerine düşen haklarını yerine getirmediğinden ileri geldiğini bil! Ellerin ve dillerin sana uzandığını; canına, malına, evlat ve iyaline kasttetiğini görürsen, bunların haram şeyleri irtikap ettiğinden, Allah (C.C.)’ nin çizdiği çizgiyi aştığından, üzerine düşen haklarını yerine getiremediğinden ileri geldiğini bil! Mü’min bir günah işledi mi, onun kalbine bir isyah nokta konulur. O mü’min bunu tevbe ve istiğfarla silip atınca, kalbi o lekeden temizlenir. Eğer tekrar günaha dönerse, o noktalar artırılır ve nihayet onlar o mü’min kalbini kaplar. İşte Allah (C.C.)’nin “Hayır, onların irtikab edegeldikleri, kalblerini yenmiş, pas bağlanmıştır” diye ayet-i celilede bildirdiği pas, bu pastır.
Şair ne diyor:
İnsan ömrü bir yapraktır, solmamaya çaren mi var?
Yakasız gömlek biçtiler; giymemeye çaren mi var?
Hayat uzun bir köprüdür; geçmemeye çaren mi var?
Ecel geldi, kapını çalar; açmamaya çaren mi var?
Hatemül Esam Hazretleri, bir gün karısına: “Sefere gideceğim, sana ne kadar zahire bırakayım.” dedi. Karısı hemen: Sağlığım kadar zahire isterim” diye cevap verdi. Hatemül Esam da: “Ben senin ne kadar yaşayacağını ne bileyim?” deyince, karısı şu karşılığı verdi: “Rızkımı, sağlığımı bilene ısmarla!” Esam, çekip gitti. Komşu kadınlar sordular. “Kocan sana ne kadar zahire bıraktı?” O da şöyle cevap verdi: “Benim kocam rızık yiyicidir, verici değildir.”Bu cevap hepsini susturur.
Bir pirin yetiştirdiği müridine şöyle dediğini işittim: “İnsanlar rızka bağlandıkları kadar, rızkı veren Cenab-ı Hakka (C.C.) merbut (bağlantılı) olsalardı, meleklerin fevkine yükselirlerdi.” “Sen, ana karnında akılsız, fikirsiz, bir damlacık koyu su iken, Cenab-ı Hak (C.C.) o halde iken bile seni unutmadı. Sana can, kabiliyet,akıl, tabiat, idrak, cemal, nutuk, rey, fikir verdi. Elinin üzerine on parmak dizdi. Omzuna iki yol yapıştırdı. EY HARİS İNSAN! CENAB-I HAK (C.C.) SENİN RIZKINI UNUTACAK MI SANIYORSUN?”
Mesruk’un oğlu Ebül Abbas (R.A.), bir gün hasta yatan ve Haşim soyundan gelen Ebül Fadl’ın yanına gitti. Ebül Fadl denilen bu zat, aynı zamanda çoluk çocuk sahibi idi ve muayyen bir geliri yoktu. Ebül Abbas (R.A.) der ki: “Ziyaretinden kalkıp çıkmak istediğim zaman, nefsimde şöyle dedim: “Bu kişi nereden yiyor?” Arkadan şöyle bağırdı. “Ya Ebül Abbas! Bu kötü töhmeti kalbinden at! Çünkü Cenab-ı Hakkın (C.C.) gizli olan nice lütufları vardır!”
Şair şöyle diyor:
Ey gafil uyan, rıhlet-i nagahı (ansızın göçme-ölümü) unutma!
Yol korkuludur, korkusu çok rahı (yolu) unutma!
Mağrur oluban (şaşırıp-aldanarak) devlet-i dünyaya dayanma!
Sakın yitirüp dinini, Allah’ını (C.C.) unutma!
Halik’ten utan, rızkını kuldan sakın umma!
Bil Rabbini Er-Rızku alellah’ı unutma!
Bu dar-ı fena (geçici, fani yurt) içre, heva (nefse meyl) yolları çoktur.
Şemsi, yürü, sen Hak’ka giden rahı (yolu) unutma!
Bir derviş, ormanda iki ayağı kesik bir tilki görür; bir arslan ise, ona her gün bir şeyler getirip yediriyordu. Aklı biraz kıtça olan derviş bunu görünce: “Madem ki Allah (C.C.) yarattıklarının rızıklarını ayaklarına gönderiyor, Elbet benim rızkımı da ayağıma gönderir” dedi. Evine çekilip oturdu. Üçüncü gün bir dostu kapısını çaldı. “Be hey tembel! Dedi. “Ayağı kesik tilki gibi sırt üstü yatmak para etmez; aslan gibi olmaya bak ki; senin artıklarınla başkaları geçinsin!”
İzzet ve Ululuk Zatının Şanından bulunan Allah (C.C.) istediğini vermek ve dilediği zaman almak kudretinin sahibi’dir. Rabbımız (C.C.) hikmet-i ilahisinin eseri olarak, bazı kullarına bol rızıklar vermekte, bir kısım kullarını d çile içinde yaşatmaktadır.
Hikmet sahibi bulunan Rabbımız (C.C.), hadiseleri tefekkür süzgecinden geçirip, İslam dinine bağlı o kimselerin; “Onda var da, ben de neden yok?” diye sormalarını, “O işlediğinden dolayı sorguya çekilemez” fermanı ile yasaklamış bulunmaktadır. O, öyle Rahim bir Rab (C.C.), öyle bir Rauf bir Allah’tır (C.C.) ki, hangi kulun az bulduğu zaman yolunu şaşıracağını, hangi kimsenin de bol bulduğu zaman azacağını bilmekte ve birine yeterli rızık vererek, diğerine bol rızık ihsan ederek ebedi hayatın felaketlerinden korumaktadır. Gayba iman etme memuriyet ve mecburiyetinde bulunan insan, bu gibi hallerin neden ve niçini üzerinde sual sormaya mezun değildir.